GAME OF THRONES TARİHÇESİ #3 – Serinin En Büyük Gizemi: ESSOS
Yazı dizimizin önceki bölümlerinde; ilk olarak Ormanın Çocukları ve Ak Yürüyenler’i, sonrasında da Azor Ahai ve Andallar’ı dilimiz döndüğünce sizlere anlatmaya çalışmıştık. Ancak o zaman da söylediğimiz gibi, Westeros’ta yaşanan her şey bir şekilde Essos katkısıyla hayat bulduğundan kıta değiştirmenin vakti gelmişti. Şu ana dek genellikle, Dany’nin yolculukları sırasında edindiği tecrübeler ölçütünde haberdar olabildik Essos’tan. Ancak emin olun, bu buzdağının görünen yüzü bile değil henüz…
Essos ile ilgili çok yanlış bir algı var genel GoT okuyucusu ve izleyicisi arasında. Sanılıyor ki Westeros dünyanın gelişmiş yüzünü, Essos ile çağ dışı kısmını yansıtmakta. Bunun en temel sebebi de, kıta ile ilgili gördüklerimizin Dothraki ve kölelik minvalinden çok fazla sıyrılamamış olması. Oysaki artık bildiğimiz üzere, Westeros’un topraklarında insan bulunmadığı dönemde dahi Essos’ta medeniyetler yer almaktaydı.
İlk İnsanlar’ın istilasının ardından gelişmeye başlayan Westeros, Sur gibi yapıların boy gösterdiği zaman dilimlerini yaşıyordu. Öte yandan Sur daha dikilmeden çok önce, Essos üzerinde muhteşem bir Ghis İmparatorluğu hüküm sürmekteydi. Westeros’un Kral Toprakları altında feodal yapıya geçtiği yıllarda, Essos insanları kaç imparatorluğun gelip geçtiğini sayamaz hale gelmişti. Bu; “Yaşasın West, kahrolsun East” algısının bir başka nedeni de, harita konumlanması itibariyle Westeros’un Amerika’yı andırması elbette. Lakin bu da yanlış bir düşünce şekli. Tarihi yapıları, yönetim şekilleri ve kültürleri ele alındığında Westeros daha ziyade Ortaçağ Avrupası’nı, Essos ise Avrasya ve Uzak Doğu kültürünü yansıtmakta. Kısacası Essos ile ilgili bildiğiniz tüm yanlış düşüncelerden sıyrılın ve tertemiz bir sayfa açarak kendinizi kollarımıza bırakın…
Essos
Westeros’un tarihçesinden bahsetmek, Essos’a göre bir tık daha kolaydı. Çünkü ortalama bir izleyici/okuyucu dahi Kışyarı nerede, Kral Toprakları ne kadar uzak, Dorne’un iklimi nasıldır az çok bilir durumda. Hal böyle iken bir de ekstradan kıtanın şeklini şemalini anlatma gereği duymadık. Ancak Essos öyle değil. Düşünün ki A Song of Ice and Fire (bundan sonra ASOIAF olarak kullanacağız) dünyasının bilinen kısmında Essos’un tamamı yer almıyor bile. Bizzat G.R.R.M. tarafından onaylanmış ve eskiz edilmiş yukarıdaki haritaya bakarsanız, Essos’un en sığ kısmının resmedilmediğini görebilirsiniz.
O harita içerisinde yer alan kısım, ASOIAF dünyasının “bilinen” yegane kısmını oluşturmakta. E en sağ taraf hiç bilinmezken, azıcık yan tarafı kayıtlara dökülmüş durumda da değil haliyle. Westeros’tan uzaklaştıkça Essos toprakları hakkında bildiklerimiz de giderek azalmakta. Zira genel olarak Üstatlar tarafından anlatılan bir tarih ve coğrafya bilgisine sahibiz. Bu nedenle sizlere ilk olarak Essos’u bölge bölge anlatmanın en doğrusu olacağına karar verdik.
Zamanında kutup bölgesine (Daimi Kış Toprakları) bağlı olan Essos, zaman içerisinde koparak bugünki konumuna yerleşmiş durumda. Kuzey ile hiçbir bağlantısı kalmadığından, ne adam akıllı bir kış yaşanıyor burada ne de Ak Gezenler gibi tehditlere sahipler. Kuzeyinde Titreyen Deniz, güneyinde Yaz Denizi, batısında Dar Deniz ve doğusunda da bilindiği kadarıyla Yeşim Denizi yer almakta. Ölçü olarak bilinen kısmı dahi Westeros’tan çok daha büyük. Zaten her anlamda daha çekici olan bu topraklar dururken, kıçı kırık Westeros’u ne diye başımıza kakar Martin bilinmez.
Özgür Şehirler
Kıta büyük olunca, anlatabilmek için parçalara bölmek gerekiyor haliyle. Özgür Şehirler, Essos’un Westeros’a en yakın ve haliyle hakkında en fazla bilgiye sahip olunan bölgesi olma özelliğini taşıyor. Dokuz büyük ve adından da anlaşılabileceği üzere özgür şehirden oluşan bu bölge, Westeros’un doğu ile ticaret ayağını da oluşturmakta aynı zamanda.
9 şehir de Valyrian Özgür Halkı (bildiğin imparatorluk) döneminde ortaya çıktı. Braavos dışındaki şehirler imparatorluğa ait koloniler tarafından kurulurken, Braavos ise imparatorluğun zulmünden kaçan köleler tarafından oluşturuldu. Bu nedenle sekiz şehre “Valyria’nın çocukları” denirken, Braavos’a ise “Valyria’nın piçi” denmektedir. Tabii sabaha kadar küçümsesinler durum değişmez, Braavos şu an 9 şehrin en güçlü olanı konumunda. Bunun sebebi de, Valyria İmparatorluğu’nun yok olması sonrasında diğer sekiz şehir ağzı açık ayran budalası gibi kalmışken, Braavos’un gizlenmek zorunda kalan kölelerinin rahatlayarak kendilerini gelişime vermiş olmasıdır. Buna rağmen dokuz şehrin tamamında da Valyria dili konuşulmaktadır ancak hepsinin lehçesi farklıdır. Öyle ki, çoğu zaman birbirlerini anlamazlar bile…
Braavos
Belki de tüm ASOIAF dünyası içerisindeki en güzel şehirdir Braavos. Devasa bir lagünün (deniz kulağı) içerisinde yer alır ve sayısız küçük adacıktan oluşmaktadır. Bu nedenle hem Saklı Şehir, hem de Yüz Adalı Braavos olarak da anılır. Güzelliği bir yana, hem dokuz özgür şehrin en güçlüsü hem de tüm ASOIAF dünyasının en zengini olma özelliğini taşır. Ticaretin de etkisiyle denizde inanılmaz bir güç elde etmiştir. Bu güç genellikle şehrin savunması için kullanılır.
Braavos’a girebilmek için, lagünün ağzında yer alan Braavos’un Titanı’nın bacaklarının arasından geçmek gereklidir. Bu titan, şehrin savunmasının ilk ayağını oluşturur. Yaklaşan bir gemi görüldüğünde çok yüksek bir sesle höykürerek hem şehri, hem de savunmanın ikinci hattını oluşturan Arsenal’i uyarmaktadır. Bu tersanede tek bir gün içerisinde savaş gemisi üretilebildiği söylenir. İlginç bir bilgi de, tarihin en önemli gezginlerinden olan Lomas Longstrider, Braavos’un Titanı’nı insan eliyle yapılmış harikalardan birisi olarak göstermiştir. (Bkz. bir başka yazının konusu olan Longstrider’ın 7 doğa ve 9 insan eliyle yapılmış harikalar seçkisi).
Braavos sayısız küçük adanın birleşiminden oluştuğu için şehir içinde yolculuk kanallar ve köprüler aracılığı ile gerçekleştirilir. Şehrin bu şekilde deniz üzerinde kurulmuş olması dolayısıyla da, doğal olarak Deniz Lordu tarafından yönetilmektedir. Serinin takipçileri için ise Deniz Lordu’ndan ziyade, lordun koruyucusu konumundaki Braavos’un İlk Kılıcı daha önemlidir. İlk Kılıç, Braavos’un en iyi kılıç ustalarının arasından seçilir ve su dansında ustalaşmıştır. Tanıdığımız bu su dansçısı ve ilk kılıç kim peki? Elbette ki Arya’ya kılıç eğitimi veren Syrio Forel’den başkası değil. Gelin konusu açılmışken biraz Syrio Forel hakkında kafa patlatalım;
Hatırlarsanız Forel, Arya’nın inatçı yapısına daha fazla dayanamayan Ned’in kararıyla hoca olarak görevlendiriliyordu. Kesinlikle inanılmaz bir kılıç ustasıydı ve aynı zamanda seride şimdiye dek gördüğümüz en karizmatik karakterlerden de bir tanesiydi. Ancak Ned’in öldürülmesi ile sonuçlanan olaylar sırasında Arya’yı korumak adına tahta bir kılıçla Lannister askerlerine kafa tutmuş, beş tanesini öldürmüş ancak en sonunda Sir Meryn Trant’a boyun eğmişti. En azından bizim bildiğimiz gerçek bu zira Syrio’nun ölümü hiçbir şekilde gösterilmedi. İşte teori de tam burada devreye giriyor. Syrio’nun pek çok cümlesi Arya’ya kılavuzluk etmiştir yolculuğunda ancak muhtemelen en mühür sözü şuydu;
“Sadece tek bir tanrı vardır ve o tanrının ismi de ölümdür. Ve bizim ölüme söyleyeceğimiz tek bir şey var; bugün değil!”
İnancında ölümü tanrı mertebesinde gören din kim peki? Pek tabii Çok Yüzlü Tanrı inancı. Bu inanıştan tanıdığımız ve Arya’nın yolculuğunda anahtar rol üstlenen kişi kimdi bu arada? Jaqen H’ghar’dan başkası değil. Peki, bu Jaqen ilk olarak ne zaman karşımıza çıkmıştı? Syrio’nun ölümünden hemen sonra, Arya’nın şehirden kaçtığı arabanın içerisinde tutsak olarak. Şimdi siz söyleyin; Syrio Forel = Jaqen H’ghar teorisi kulağa fazlasıyla mümkün gelmiyor mu gerçekten de?
Bu eğlenceli teoriyi köprü olarak kullanıp, Braavos’un inanç sistemine geçiş yapalım. Diğer tüm şehirlerin arasında Braavos’u daha fazla sevmemin bir nedeni de, tüm inançlara kucak açmış bir kültüre sahip olmasıdır. Tanrılar Adası olarak bilinen yerde pek çok inancın mabedi yer alır. Şehrin kurucuları arasında Ay Şarkıcıları bulunduğundan, Ay Şarkıcıları’nın Tapınağı bu adadaki en büyük yapıdır. Bu bölgedeki dikkate değer diğer yapılar Suların Babası’nın tapınağı ve adını bolca duyduğumuz R’hllor’a ait olan Işık Tanrısı Tapınağı’dır. Tüm bunların yanında ise Arya sayesinde sık sık haşır neşir olduğumuz Siyah ve Beyaz’ın Evi bulunur. Yine bir sürü tanrı girdi işin içine, sabredin hepsinin sırası gelecek.
ASOIAF dünyasının en zengin bireyi Lannister Lordu olarak kabul edilse de, Braavos açık ara en zengin şehir sıfatına sahiptir. Bunun sebebi de Demir Bankası’na sahip olmalarıdır. Bu banka o kadar güçlüdür ki, krallara bile borç vermesiyle tanınır. Lakin yalnızca bir banka olmasına rağmen, buradan borç alan herkes karşılarında tir tir titremektedir. Demir Banka, borçlarını ne pahasına olursa olsun geri almakla meşhurdur. Lakin sanmayın ki bunu kılıç gücüyle gerçekleştirmektedir, aksine çok daha zehirli bir yolu tercih eder. Bir taraf borcunu ödemediğinde Demir Banka onun karşısındaki tarafa giderek hem düşmanının, hem de şimdi vereceklerinin toplamını geri alması karşılığında cömert “yardımlarda” bulunur. Demir Banka, kral yaratmasıyla da meşhurdur anlayacağınız…
Son olarak Braavos’u bu kadar sevmeme sebep olan asıl güzelliğinden bahsedelim. Braavoslular geldikleri yeri asla unutmazlar ve en önemli kuralları, Braavos’ta asla ama asla köleliğe izin vermemektir. Öyle ki, Braavos fahişeliğin bile kurallarını değiştirmiştir. Burada Courtesanlar bulunur ve bunlar fahişe değil, “aşkın sanatçıları”dır. Zaten bu durumları nedeniyle de üst tabaka insanların arasında yer alırlar. İşte Braavos böylesine harika bir şehirdir. Ancak hakkında biraz daha konuşursak başka kimseye yer kalmayacak. Bir sonraki bölümde özgür şehirlerin diğer mensuplarından devam edecek ve Essos’un sır perdesini parça parça yırtıp atacağız…
Kaynak:http://geekyapar.com/author/turgutuc/
Yorumlar
Yorum Gönder